• Nombre de visites :
  • 4144
  • 12/4/2008
  • Date :

NEHC’ÜL-BELÂĞA VE KELÂMÎ DÜŞÜNCELER

NEHC’ÜL-BELÂĞA VE KELÂMÎ DÜŞÜNCELER

    Nehc’ül-Belâğa’da yüce Allah kemâlî ve subutî sıfatlarla tavsif edilmesiyle birlikte zata yakın veya zattan ayrı her türlü sıfat da O’dan nefyedilmiştir. Öte yandan, bilindiği üzere Eşaire sıfatların zata izafî ve zattan ayrı olduğuna inanırken, Mütezile ise her türlü sıfatı nefyeder.

"el-Eş’arî bizdiyâdin kaailetu

Ve qâle bin-niyâbet-i’l mu’teziletu"

(Eşaire sıfatın zattan ayrı olduğuna inanır. / Mütezile ise niyabete inanır.)

   Bu durum, bazılarının Nehc’ül-Belâğa’nın daha sonraki asırlarda uydurulduğunu ve Mütezile düşüncesinin etkisi altında kaldığını sanmalarına neden olmuştur. Oysa düşünceleri tahlil edebilen bir kişi Nehc’ül-Belâğa’da sınırlı sıfatların nefyedildiğini,[1] sınırsız bir zata sınırsız sıfatların ise zatın sıfatlarla bir olmasını gerektirdiğini ve Mütezi-le’nin sandığı gibi sıfatların inkârını gerektirmediğini anlamakta gecikmez. Eğer Mütezile böyle bir sonuca varmış olsaydı, kesinlikle sıfatları nefyetmez, zatın sıfatların naibi olup sıfatların yerine geçtiğini ileri sürmezdi.

   184. hutbede yüce Allah’ın kelâmının hadis olmasıyla ilgili geçen şeyler de aynıdır. Bu hutbede geçenlerin Kur-ân-ı Kerim’in hâdis veya kadîm oluşuyla ilgili olarak uzun süre mütekellimler arasında hareretle savunulan görüşlerin etkisinde kalınarak sonraki asırlarda Nehc’ül-Belâğa’ya ek-lendiği sanılabilir. Fakat biraz dikkat edilecek olursa, Nehc’ül-Belâğa’nın söz konusu ettiği bahis, Kur’ân-ı Kerim’in hâdis veya kadîmliğiyle bağlantılı anlamsız bahisle uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı ve gerçekte yüce Allah’ın tekvinî emri ve inşaî iradesiyle ilgili olduğu anlaşılır. Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki, Allah Teala’nın emri ve inşaî iradesi O’nun eylemidir; işte bu nedenle de hâdis ve zatından mutaahhirdir. Kadim ve zatıyla bir derecede olması ise ikilik ve zata ortak koşmayı gerektirir:

   "Olmasını istediği şeye "ol" der o da oluverir; kulak perdesine çarpan sesle değil, işitilen bir çağrıyla da değil. O’nun kelâmı, O’nun fiilidir ki, Onun inşası ve benzeri, bundan önce yoktu. Ezelî olsaydı, ikinci bir ilâh olurdu!"[2]

    Ayrıca, bu alanda Hz. Ali’de nakledilen ve sadece bazıları Nehc’ül-Belâğa’da kaydedilen rivayetler senetli olup o hazretin kendi zamanına ulaşmaktadır. Buna binaen bu alanda şüphe ve tereddüte yer yoktur. Eğer Hz. Ali’nin (a.s) buyruklarıyla Mütezile’nin bazı sözleri arasında bir benzerlik varsa, burada verilmesi gereken ihtimal Mütezi-le’nin bu sözleri o hazretten aldığı olmalıdır.

    İslâm mütekellimlerinin (Şiî olsun, Sünnî olsun, Müte-zilî olsun, Eş’arî olsun) bahisleri genellikle "aklî hüsn ve kubh" üzerinde odaklaşmıştır. Pratik toplumsal bir ilkeden ibaret olan bu konu, mütekellimler açısından uluhiyet âleminde de geçerli olup tekvinî sünnetlere de hüküm sürer. Ancak biz Nehc’ül-Belâğa’nın tamamında hiçbir şekilde bu ilkeye işaret edildiğini göremiyoruz; nitekim Kur’ân-ı Kerim’de de buna işaret edilmemektedir. Eğer mütekellimlerin düşünce ve inançları Nehc’ül-Belâğa’ya nüfuz et-miş olsaydı, her şeyden önce kelâmın bu ilk konusu nüfuz etmiş olmalıydı.

-----------------------------------------------------

[1]- Nehc"ül-Belâğa"nın birinci hutbesinde, "Onun hakkında ihlasın kemâli, O"ndan sıfatları nefyetmektir." buyruğundan önce şöyle geçer: "Öyle bir zattır ki sıfatlarını sınırlayacak bir sınır ve tanımlayacak bir tanım yoktur."

[2]- Nehc"ül-Belâğa, hutbe: 184.

 

 

 

İMAM ALİ B. EBU TALİB'İN İLMÎ MİRASI

ASRIMIZ AYNASINDA NEHC’UL BELAĞA

SEYİT RAZİ’NİN ŞAHSİYETİNE KISA BİR BAKIŞ

NEHC’ÜL-BALAĞA’DA HİTABETİN ROLÜ

NEHC'ÜL-BELÂĞA VE ŞİÎ DÜŞÜNCE

Nehcü’l Belağa’nın Şerhleri

Nehc'ül Belâğa Bir Şaheserdir

İmam Ali (a.s)'ın Vasiyetleri

SEYYİD RAZÎ VE NEHC'ÜL-BELÂĞA

NEHC'ÜL-BELÂĞA VE FELSEFÎ DÜŞÜNCELER

NEHC-ÜL BELAĞA'NIN KAPSAMLILIĞI

 

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)